Bir vatan toprağı düşünün ki; onu fetheden kumandan, bembeyaz bir elbise ile ordusuna “Ölürsem bu beyaz elbise, kefenim olsun. Aranızda Hakk rızasını gözetmeyen veyahut korkan varsa geri dönsün !’’ desin ve Allah rızasını tek gaye kıldığı için, kendisinden kat be kat büyük bir orduya galip gelmiş olsun. Ezan-ı Muhammedi’yi yeryüzünün en gür sesi, en muhteşem sedası yapmak için, rahat bir döşek yüzü görmemiş olsun.
Bir komutan ve bir ordu düşünün ki; Rasul-ü Zişan’ın müjdesindeki büyük komutan ve güzel ordu olmanın şerefine nail olmuş olsun. Bin yıldır aşılamamış surları aşsın da çan seslerinin yerine Ezan-ı Muhammedi’yi okutsun. Kokuşmuş, köhnemiş sokaklara nizam, papaz külahı altında zulüm gören kente İslam’ın adaletini hakim kılsın.
Bir halk düşünün ki yedisinden yetmişine, çocuğundan kadınına, eline kazma, kürek ne geçerse alsın ve cepheden cepheye atılsın. Oyun çocuğu bile cebindeki kuruşu ordusuna bağışlasın.
Bir millet düşünün ki; yedi düvele karşı dinini, al sancağını, hürriyetini, bin yıldır yaşadığı vatan toprağını kanıyla, malıyla, canıyla savunmuş olsun.
Ah Şerife Bacım ah! Sen değil miydin, bebeleri donmasınlar diye mermilerin arasına koyup üzerlerine bedenini siper eden?
Fransız askerine kurşunu sen sıkmıştın değil mi Sütçü İmam Efendi?
Nene Hatun ya sen! Sen değil miydin “Bebem anasız yaşar da vatansız yaşayamaz’’ diyen.
Neden?
Ezan-ı Muhammedi dinmesin diye, vatan toprağı gavur çizmesi altında ezilmesin diye, bağımsızlığımıza halel gelmesin diye, bayrağımız gönderde dalgalanmaya devam etsin diye, analarımızın, bacılarımızın namusu ecnebinin insafına kalmasın diye değil miydi?
Peki ya ıslık, düdük çalarak Ezan-ı Muhammedi’yi susturmaya çalışanlar kim? Ellerinde, insanım diyen birinin ağzından dahi çıkmaması gereken ifadeleri şuursuzca açarak çağdaşlık(!) sergilediğini sananlar kim? Sen türkünde ‘’Vurun Antepliler vurun, namus günüdür’’ derken, ‘’namus mu, kirletmeden duramam’’ yazısını taşıyanlar kim? Sen, Müslüman kadının peçesine el uzattı diye, Fransız askerini kurşunlarken, “kötü yola düştüm böyle iyiyim’’ yazısını taşıyanlar kimlerdir?
Bu yürüyüşü yapanlara sormak istiyorum. Dünya emekçi kadınlar günü; kadın haklarını korumaksa eğer, Filistin’de her gün sokak ortasında kurşunlananlar kadın değil mi? Arakan’da karnında bebeği ile katledilenler kadın değil mi? Mısır’da Sisi’ye karşı oldukları için zindanlarda ölümü bekleyenler, dar ağacına çekilenler kadın değil mi? Yemen’de açlıktan ölen anne, kadın değil mi? Irak’ta Amerikan askerleri tarafından her gün tecavüze uğrayanlar kadın değil miydi? Suriye’de gözlerinin önünde çocukları gömülen kadınlar kadın değil mi? Hani bu kadınlar için pankartlarınız?
Gelinen noktayı yürüyüşte açılan bir pankart özetliyor aslında; “Bedenimiz, hayatımız, kararımız bizim, aileniz sizin olsun.” Ne kadar acı, ne kadar vahim. Ne demek aileniz sizin olsun? Bu, toplumu, dolayısıyla devleti temelinden sarsmaya yönelik bir söylem değil midir? Demek ki birilerinin izlediği politikada bir yanlışlık var. İnşallah yanlışlık vardır, zira korkum kasıt olması!!!
Bizler, Kurtuluş Savaşı’nda minarenin şerefesinden ezanı okumaya başladığı sırada düşman kurşunuyla şehit düşmüş ve aynı yerden aynı kurşunla şehit olacağını bilerek Ezan-ı Muhammedi’yi kaldığı yerden devam ettirmek için onlarca şehit vermiş ecdadın torunlarıyız. Bir tek vakit Ezan-ı Muhammedi için hepimiz şehitliğe gülerek koşanlarız. Siz, Ezan-ı Şerifi bırakın ıslıkla, düdükle yok etmeyi topla, tüfekle, en üst düzey teknolojik silahlarla bile bastıramazsınız. Yani anlayacağınız, başaramayacaksınız, Ezan-ı Muhammedi’yi susturamayacaksınız, Ülkemizi bölemeyeceksiniz, Bayrağımızı indiremeyeceksiniz, Allah-u Ekber nidalarını kısamayacaksınz.
Ezan için canından geçebilecek kardeşlerim, bu sözlerim de hepimizedir. Siz üç beş tane çapulcu sürüsünün sözüne bakıp da galeyana gelmeyin. Bunlar ne telkin edilirse onu söyler. Bunların alayı bir araya gelse söndüremez İslam nurunu, bükemezler mü’minlerin bileğini evvel Allah. Bizler devletine her daim bağlı vatan sevdalılarıyız. İstedikleri anarşiyi onlara vermeyelim. Devletimiz elbet gereğini yapacaktır. Devletimiz derse ki haydi yiğitler sokağa diye, 15 Temmuz’daki gibi bir destanı elbet yine yazarız. Şimdi bize düşen akl-ı selim davranmaktır. Her fırsatta kaosa, karışıklığa sürüklemek isteyecek ve bizlere durmadan, usanmadan, yorulmadan tuzak kuracaklardır. Bizler de her seferinde tuzaklarını başlarına geçireceğiz İnşallah.
LA GALİBE İLLALLAH!!!!
Osman YURTCU
Eğitim Bir Sen Ankara 4 Nolu Şube
Etimesgut İlçe Başkanı
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
BAYRAĞIMIZI İNDİRMEYECEK, EZANLARIMIZI SUSTURMAYACAĞIZ!
ŞUBE BAŞKANIMIZIN RAMAZAN MESAJI
BİR SINAVIN ANATOMİSİ VE ÖĞRETMENLİK KARİYER SİSTEMİ
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ